"(...) Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının nicel ve nitel olarak artışı 1999 Marmara Depremi ve sonrasındaki çalışmalara denk gelse de Dernekler Kanunu’nun 1990’lardan sonra farklı kültürel grupların dernek isimlerinde yer alabileceği hakkındaki kanun değişikliği, Avrupa Birliği (AB)’ne giriş müzakereleri ve AB uyum yasaları çerçevesinde oluşan elverişli politik ortam farklı kültürel grupların da örgütlenmesine ve bir sivil toplum kuruluşu şemsiyesi altında örgütlü olarak çalışmalar yürütülmesine ortam hazırlayarak sivil toplumu canlandırmıştır. Türk etnik kimliğinin baskıladığı kültürel kimliklerin kendilerini ayrı özgün kimlikler olarak ifade etmeleri ve örgütlenmelerinin, ulus-devlet kavramına ve ülke güvenliğine bir tehdit olmadıkları anlayışı bu dönemde kabul görse de Gezi Hareketi,15 Temmuz 2016 darbe girişimi, sonrasındaki olağan üstü halin uzun süre devam etmesi ve kanun hükmünde kararnamelerle birçok sivil toplum kuruluşunun kapatılması sonrasında sivil toplum kuruluşlarının mevcudiyetlerini devam ettirmeleri önündeki sosyo-politik ve ekonomik engeller, 90’lardan sonra faaliyetleri ivme kazanan kültürel grupları yaşatmaya çalışan sivil toplum kuruluşlarına üyeliklerin azalmasına, bağışların azalmasına, faaliyetlere katılan kişilerin sayısının azalmasına da yol açmıştır. (...)" (Sayfa 7)