"(...) Bu projede çalışma saham olan Dersim coğrafyası, Osmanlı dönemi haritalarında "Dersim sancağı" statüsüyle yer almaktadır. Ancak 19. yy. öncesi kayıtlarda ‘r’ harfinin yer almadığını, Dêsım olarak yazıldığını görüyoruz. Yerel dillerdeki telaffuzlarda da ‘r’ harfini duymazsınız. Dêsım olarak telafuz edilir. Dersim'in coğrafi tanımını ise iki şekilde yapmak mümkün. Fiziki sınırları itibariyle Dersim, doğuda Muş-Varto, batıda Sivas-Koçgiri, kuzeyde Karasu Nehri, güneyde ise Fırat Nehri arasında kalan bölgedir. Aşiret yapısına göre yapılacak yerel bir tanıma göre ise Doğu Dersim bölgesi Dêsım, Batı Dersim bölgesi ise Şıxhesenu toprağı olarak anılır; Dêsım, Khalmem kolundan gelen Demenu, Heyderu ve Areizu gibi aşiretlerin yoğunlukla yaşadığı bölgedir. Tarihçiler Doğu Dersim (Mazgirt, Kiğı, Çarsancak/Peri, Nazımiye/Kızıl Kilise ve Pülümür) ile Batı Dersim (Hozat, Çemişgezek, Ovacık ve Kemah) arasında bir ayrım yaparlar.
Fakat fiziki sınırlar dışında yerel halklar tarafından bir de kültürel-inançsal sınırları itibariyle bir tarif yapılır. Bu sınırlar, Maraş ve Adıyaman’ın bir bölümünü de içine alacak şekilde daha geniş bir coğrafyayı kapsar. Bu coğrafya da Kırmanciye olarak adlandırılır. Bu da Alevilerin yurdu manasındadır. Ancak benim bu çalışmama konu olan sınırlar 25 Aralık 1935 tarihinde "Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında" çıkarılan kanun ile Tunceli vilayetinin çizilen sınırlarını kapsıyor. 1935- 1947 yılları arasında bu sınırlar dahilinde kitlesel kıyım ve sürgünler gerçekleştirildi. Ancak yoğun toplu kıyımların yapıldığı tarihin 1938 yılının Temmuz-Ağustos ayları olduğunu görmekteyiz. Bu tarih hem resmi raporlarda var hem de tanık anlatımları bu yöndedir.
Dersim’in ne Osmanlı İmparatorluğu döneminde ne de Cumhuriyet döneminde merkezi otoritelerle ve siyasal rejimlerle yıldızı barışık oldu. Osmanlı döneminde çözüme kavuşmayan bu sorun Cumhuriyet döneminde de devam ettiği gibi bugün de sürüyor. Ancak en ağır şekliyle hafızalara kazınan dönem Cumhuriyet döneminin 1930-1947 arası yıllarıdır. 1930-1935 yılları arası, askeri harekat öncesi istihbarat ve hazırlık dönemdir. Devletin farklı kurum ve kuruluşlarınca raporlar hazırlanır.
1935-1937 yılları arasında ise bölgede yaşayan yerel aşiretlerden silahlar toplanır. Yerel halkın köprü, yol ve askeri kışla inşaatlarında çalıştırıldığı dönemdir. Bölgenin ileri gelenlerinin devletin talebi üzerine teslim oldukları, teslim olanların da idam edildikleri ve ağır hapislerle cezalandırıldıkları dönemdir. 1937-38 yılları, 4 Mayıs 1937 tarihli “Tunceli Tenkil Harekatına Dair Bakanlar Kurulu Kararı” sonrası yapılan askeri operasyon dönemidir. 1938-1947 yılları ise harekat sonrası sürgün ve 1947 yılı affıyla sürgün nüfusun çoğunun tekrar geri dönüş yaptığı dönemdir.
Bu on yedi yıllık süreç farklı konu başlıkları altında incelenebilecek geniş bir alandır. Söz konusu süreçte zorla evlatlık alınan kız çocuklarının, yetimhanelere gönderilen kız ve erkek çocuklarının, nereye gönderildikleri belli olmayan yetişkin kızların, sürgün edilirken ayrı ayrı kentlere gönderilip parçalanan ailelerin, bazıları sürgün yerinden dönerken bazıları da dönmediği için parçalanan ailelerin hazin öyküleri gibi birçok konuyu bu çalışmamın dışında bıraktım. Bunların her biri ayrı ayrı çalışılmaya muhtaçtır. (...)" (Sayfa 9 - 10)