Avesta’nın kuruluş tarihine baktığımızda yasakların baskıların en çok yaşandığı 90’lı yıllar. O dönem Kürtçe yayıncılığa başlama fikri nasıl ortaya çıktı, Avesta nasıl yola başladı?
95 yılının sonlarına doğru Avesta’yı kurduk. Aslında öncesinde birkaç yayınevinde yayın yönetmenliği ve gazetecilik yapmıştım. Ama içimde hep yayıncılık yapmak gibi bir duygu vardı. Gözüm kulağım o taraftaydı. Çünkü sahici değişimlerin kitapla olacağına inanıyordum. Başta Mehmed Uzun olmak üzere etrafımızdaki birçok insanın teşvikleriyle bir yerden başlamamız gerektiğini düşündük. Bir iş adamının gelip yatırım yapmasını ya da şartların oluşmasını bekleseydik Avesta muhtemelen bir 20 yıl daha kurulmamış olacaktı. Bütün eksikliklere, sorunlara, o yasaklara rağmen başladık. 95’te Kürtler’e ilişkin 3 kitap yayımlanmış ardından yasaklanmıştı. 91’de Kürtçe konuşma yasağının kaldırılmasıyla art arda yayımlanan kitaplar, dergiler, kasetler büyük bir heyecan yaratmıştı. Ama diğer taraftan çok iyi bir hazırlık ve ciddi bir emeğe dayanmayınca bu heyecan kısa sürede söndü. Biz de yeniden bu heyecanı bulmak için 4 Kürtçe kitapla yayına başladık. Bugün 680 civarında kitaba ulaştık. 25. yılın sonunda 700’ü aşacağımızı düşünüyorum.
Yayına başladığınız Kürtçe konuşma yasağının yeni yeni kaldırıldığı dönemler olduğunu düşünürsek o dönemde Kürtçe kaynak bulmak konusunda zorlanmadınız mı?
Okur-yazar oranı neredeyse hiç yoktu. Son birkaç senedir birtakım üniversitelerde Kürdoloji bölümleri kuruldu. Oralardan mezun olanları saymazsak eğer şu ana kadar Kürtçe yazarıyla, yayıncısıyla, okuruyla hepsinin ümmi olduğu bir dil. Dünyada bunun başka bir örneği var mı bilmiyorum. Bu kadar kitap yayımladık ama ben bile Kürtçe alfabeyi ilk kez 20’li yaşlarımda gördüm. Büyük bir keşif yapmış, hazine bulmuş gibiydim. Birkaç Kürtçe kitap, bir iki hikaye kitabı ve bir alfabeyle bir – iki hafta eve kapanıp hepsini okumuştum. Elimizde hiçbir şey yoktu aslında. 80 öncesinde sayıları çok az olmakla birlikte birkaç dergi ve kitap yayımlanmıştı. Ama onları bile bulmak mümkün değildi. Biraz yurt dışından özellikle İsveç’ten yayımlanan kitaplar gelebiliyorsa, büyük zorluklarla postayla geliyordu ya da birileri gelirken o tehlikeleri göze alıp getiriyorsa ve siz de bunlara ulaşıp bir kopyasına ulaşabiliyorsanız o büyük bir ayrıcalıktı. Kopyalarla çoğalta çoğalta insanlar arasında kitaplar dağılmaya başlıyordu. 95’te az da olsa bir materyal oluşmuştu.
Başta üzerinde düşündüğümüz şey şuydu; insanların anadili konuşma dili olarak bile yasaktı. Bu çok büyük bir tahribata sebep olmuştu. Herkes diline bir şekilde sahip çıkmak, konuşabilmek, günlük hayatında var kılmak istiyordu ama bu yetmiyordu. Kürtçe bir roman, araştırma kitabı, şiir veriyorsanız okura yazılan şey kadar nasıl yazıldığına da bakıyorduk. Çok hassas davranıyorduk. Önümüze çok metin geliyordu. Ama bunları çoğu problemliydi. Biz kendimiz çeviri yoluyla, Kürtçenin diğer lehçelerinden metinlere de yöneldik. Diğer taraftan tarih ve araştırma konularında çok ciddi bir açık vardı. Büyük bir ilgi vardı aslında. Eski seyahatnamelere, hatıralara, çağdaş araştırmalara el atıp orada da belli bir literatür yaratmaya çalıştık.
[...]
Röportajın devamı için: Sivil Sayfalar
http://www.sivilsayfalar.org/2020/02/21/yasaklarla-odullerle-anadilde-yayinciligin-25-yili-avesta-yayinlari/